Haberin sayfasına ulaşmak için tıklayın :
http://www.aksam.com.tr/2009/09/15/haber/cumartesi/391/cocuk_da_yaparim_kariyer_de_derken_aldatilabilirsiniz.html
Şimdiye kadar taktikleriyle birçok çifti boşanmanın eşiğinden örnek evlilik mertebesine eriştiren İmaj ve İletişim Uzmanı İnci Yeşilyurt, ünlüler camiasında Gülben Ergen ve Ebru Şallı’nın evliliklerini örnek evlilik olarak gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde üçüncü kitabı ‘Aşkım Ayağını Denk Al’ı okuyucularıyla buluşturan Yeşilyurt’la mutlu evliliğin sırlarını konuştuk.
İnsanoğlunun giderek bencilleştiği günümüz dünyasında sorunsuz bir evlilik yürütmek hiç de kolay değil. Zira artan boşanma oranları durumun açık seçik kanıtı. İlişkilerde sen yerine biz kelimesini kullanmayı şart koşan, ‘Sen, seni kapı dışarı eder’ diyen İmaj ve İletişim Uzmanı İnci Yeşilyurt, öncelikle empati kurmayı öneriyor. Evliliği yönetenin her zaman kadın olduğunu savunan Yeşilyurt, boşandıktan sonra en çok zarar gören taraf kadın olacağı için, ‘Aileyi kurtarmak ve sağlıklı beraberlik yaşatmak adına kadının, kocasını yani ‘bedeni büyümüş olan çocuğu’ yönetmeyi öğrenmesi gerekiyor’ diyor. ‘Vitrin Sizsiniz’ ve ‘Kocacığım İstersem Kölem Olursun’ kitaplarının ardından üçüncü kitabı ‘Aşkım Ayağını Denk Al’ı Alfa Yayınları’ndan çıkan Yeşilyurt’la mutlu evliliğin sırlarını ve sorunların çözüm yollarını konuştuk.
İŞİN YÜZDE 90’I SAYGI
Mutlu evliliğin püf noktaları var mı gerçekten?
Evet var. Mutlu evlilik için öncelikle çiftlerin birbirini iyi tanıması gerek. Maalesef biz toplum olarak evlenmeyi bilmiyoruz. Gezelim, eğlenelim, yorgan altında sevişelim, bunu evlilik sanıyoruz. Ama evlilik oyuncak değil. Saygı, sevgi, fedakarlık, ilgi ve anlayış gerekli. Evlenmeden önce eğer eş adayını iyi tanıyamazsak, biz sevgimizle her zorluğu aşarız duygusuyla evlilikler yapılmaz. Bu tip durumlarda ne oluyor? Evlenmeden önce kadın üstüne başına daha çok özen gösteriyor. Erkeğe bakıyoruz, ‘iki dirhem bir çekirdek’ spor bile giyinse, tertemiz olarak kadının karşısına çıkıyor. Ama bu doğallık değil, evlendikten sonra böyle olmuyor. Evlilik aynı hayat yolunda sırt sırta verip, birlikte yürüme başarısıdır. Bu yolda, kadın yataktan kalkacak saçı başı dağınık; erkek belki horlayacak, gaz çıkaracak. Doğal imajlar ön plana çıkacak öncelikli olarak ve kadın da erkek de şaşıracak. Bunun arkasından ‘evlendiğim erkek bu mu; eskiden beni çok iyi anlıyordu, şimdi anlamıyor’ serzenişleri başlayacak. Arkasından çocuk doğacak, ondan sonra sorumluluğun paylaşımında problemler yaşanacak. Bunun için ilk atılacak adım, evlenilecek kadın ya da erkeği doğru analiz etmek. İyi analiz edersek önce saygıyı kazanırız ki saygı işin yüzde 90’ı. İkinci adımda ilgi, anlayış ve sevgiyi muhafaza ettiğimiz sürece, mutlu evliliğin püf noktalarını ortaya koyarız.
İLGİ PIRLANTADA GİZLİ DEĞİL
Bu püf noktaları uygulamak da önemli, zira lafta herkes bunları kabul ediyor…
Saygıyı doğru tanımlamak lazım. Fikirlerimiz uyuşmayabilir; ağzımızı bozmayacağız, sesimizi yükseltmeyeceğiz ve fikrimizi söylerken, ‘seni anlıyorum ama bu düşüncene katılmıyorum’ benzeri cümlelerle eşinizle iletişimi koparmayacak, konudan konuya atlamayacak şekilde tartışmalar yaparsak saygıyı muhafaza ederiz zaten. İlgiden kastımız 5 kere aranmak değil. İlgi, bazen bakışmakla olur, bazen ‘eline sağlık karıcığım’ demekle, bazen de sadece telefon açıp ‘sesini duymak istedim. Akşam olmasını sabırsızlıkla bekliyorum, özledim’ demek bile eşe ilgi göstermeye yeterdir. İlgi bir pırlantada gizli değildir. Anlayışa gelince; anlayışı kadının kendini erkeğin, erkeğin de kadının yerine koyarak karar verme yetisi olarak görüyorum. Yani ‘eşimin yerinde ben olsam nasıl bir kadın ya da erkek isterim’ sorusunu herkesin kendine sorması lazım. Anlayışın alt grubunda da ailelere karşı anlayışı görüyoruz. Sevgi ise, zaten bundan sonra otomatik geliyor.
Son yıllarda boşanmaların arttığını görüyoruz. Konuyla ilgili olarak nasıl bir gözleminiz var?
Maalesef son 4-5 yılı değerlendirdiğimde kadınların evlilik içinde ciddi anlamda acı çektiğine tanık oluyorum. Aslında çözülebilecek iletişim problemlerini çözülemez hale sokan yine kadınlar. Evlilikte kadın ve erkeğin görevleri bellidir ve nettir. Ancak maalesef kadınlar son yıllarda, belki bazı yayınların tesiriyle belki filmlerin etkisiyle ‘mükemmel kadın’ olmak gibi bir hedef peşinde koşuyor. Nedir bu mükemmel kadın, çocuk da yaparım, kariyer de diyor, her yere yetişiyor, her zaman bakımlı, her zaman güçlü, hiç ağlamaz, faturaları zamanında öder, çocuğu okuldan alır, akşam tam bir vamp kadın olur, cinsel olarak da erkeği mutlu eder… Bu, kadını mutsuz eder. Kadının da eksik yanları olacak. Eğer kadın aile içinde erkeğin de sorumluluklarını üstüne alırsa, bir süre sonra kaçınılmaz son olan aldatılmayla karşılaşacaktır. Çünkü erkek, erkekliğini hissetmeyecektir bu ilişkide. Her işi yapan birisi var, bütün sorumluluğu üstleniyor. Kadın, erkeğin sorumluluklarını almayacak, erkek de bu sorumlulukları yüklemeye çalışmayacak. İşte o zaman işler rayında gider.
KOCAYI YÖNETMEYİ ÖĞRENMELİ
Her şey kadında bitiyor diyorsunuz. Niye hep kadın? Erkeğe de görevler düşmüyor mu?
Aslında her şey kadında bitmiyor tabii. Ancak evi yöneten ve kansız darbe yapan kadındır. Çalışan kadınlarla çalışmayan kadının durumu farklı tabii. Çalışmayan kadınlarda, erkek, kültürel ve sosyal olarak ilerlerken kadın eğer kültürel olarak eşine yaklaşamıyorsa orada da problem yaşanır. Çalışan kadınlarda ise evin sorumlulukları paylaşılmalı. Ama erkek her fırsatta sorumluluktan kaçmak isteyecektir. İşte kadın burada evi yöneten konumundadır. Boşandıktan sonraki duruma baktığımızda, yine kadın zorluğu çeken taraf olduğu için aileyi kurtarmak ve sağlıklı beraberlik yaşatmak adına kadın, kocasını yani ‘bedeni büyümüş olan çocuğu’ yönetmeyi öğrenmeli. Türk toplumunda erkek ‘aslanım, paşam’ diye büyütülür. O nedenle kadın evlenirken aslında bir çocukla evlendiğini bilmeli.
Çözüm arayan kadınlara öneriniz nedir?
Önce problemin kaynağını belirlemek gerek. Geriye dönüp en son ne tartışma yaşandı buna bakılacak. Kadın kendine şunu soracak: ‘Eskiden eşime nasıl davranıyordum da iyi muamele görüyordum, şimdi ne yapıyorum ki bu tepkileri alıyorum?’ Muhakkak bunun zamanı ve tartışma süreci vardır; bunda ailelerin de etkisi olabilir. Ya uzmana başvuracaklar ya da eşiyle ‘seninle geçmişte mutluyken, şimdi sorunlar yaşıyoruz, bunda benim de katkım vardır. Bana yardım et, engelleri birlikte aşalım’ gibi bir konuşma yapacaklar. Ancak her zaman iletişim olmalı.
Tartışmanın kilitlendiği noktalarda ne yapmak gerek?
Eşinizin problemleri ne zamankonuşmaktan hoşlandığını bilmelisiniz. Çözüm bilinmediği için karşılıklı olarak suçlamaya gidiliyor. ‘Sen’ yerine ‘biz’ kullanmak lazım. İletişimde sorumluluğu biraz üstümüze alırsak karşı taraf çözülecektir. ‘Sen’ yok; ‘sen’, seni kapı dışarı eder.
GÜLBEN, PETEK VE EBRU İYİ YÜRÜTÜYOR
Peki ya ünlüler dünyasındaki evlilikler?
Gülben Ergen’in evliliğini örnek bir evlilik olarak görüyorum. Yılmaz Erdoğan’ınkini çocuktan sonra değerlendireceğim. Orhan Gencebay-Sevim Emre beraberliğini takdir ediyorum, hem modern hem gelenekçi bir evlilik. Funda Arar, Petek Dinçöz güzel götürüyor evliliklerini. İlişkilere baktığımızda magazin dünyasında sağlıklı ilişki görmüyorum. ‘Evlenmeyi düşünmüyorum, sadece hoşlandığım insanla beraberim’ diyen cahiller türedi. Bu cahiller aslında çapkınlıklarına kılıf uydurmaya çalışıyor. Bir de ‘evliliğe yürüme yolunda bizim 3-4 sene birbirimizi tanımamız lazım’ diyen ahmaklar var. Evlilik için 3-5 yıla ihtiyaç yok. Ancak uzun süre birliktelik yürütüp, evlenenlere de en güzel örnek Ebru Şallı-Harun Tan evliliğidir. Bu camia içinde bir tek onları takdir ediyorum.
AYSUN ÖZ KAŞİ